Yazılar

Aklından Geçenler

 

Saat 08.00. Yataktan doğruldu. Akşam kötü geçmişti. İçi çok sıkılıyordu, mutlu değildi. Siyah bir boşluk vardı, gece gibi. Gece, gökyüzünde parıltılar olurdu. Ancak öyle bir şey de yoktu. Saf siyah. Nasıl bir siyahsa bu, çıkış yolu görünmüyordu. Ergenlikle ilgili annesine ait bir kitapta okuduğu tanım geldi aklına.

"Kelimelerin yetersiz kaldığı, anlatmakla bitmeyen, teorilerin pratikle buluşmakta zorlandığı bir durum. Biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı, çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi. Kimilerine göre bir kaos. Kimilerine göre ise normal bir dönem."

Hayatın tüm kötülüklerinin veya mutsuzluklarının nedeninin siyah olduğunu düşündü. Siyah; koyuydu, etrafındakileri yutuyordu, ışığın olmama durumuydu. Bir taraftan da çok sevdiği bir renkti. Birçok eşyası siyahtı. Giysileri, bilgisayarı, defter kapağı. Peki, siyah onun için neden önemliydi, ne anlamı vardı? Belki de aradığı buydu, mutsuzluğunun sebebini bulabilirdi. Çözüm için araştırmalı diyerek, düşünmeye başladı kitabı hatırlayarak.

“Bir çok şey yaşar bu dönemde ergen. Çoğu zaman aklından o kadar çok şey geçer ki bazen kendisi bile ne düşündüğünü bilemez. Bedenin orada olduğunu görürsünüz ama aklı çoğu zaman başka yerlerdedir. Bazen okulda, bazen arkadaşıyla, bazen başka bir dünyada. Sorulduğunda da genelde yok bir şey diye cevap alırsınız. Duyguları o kadar çabuk değişir ki onu anlamakta zorlanırsınız. Aslında “O” bile kendini anlamaz.”

"Her şey siyah, siyah, siyah… Siyahın tersi beyaz." diye düşündü. Beyazları bularak işe başlayabilirdi. Beyaz bulmalıydı. Önce ne ifade ettiğini düşündü, beyaz’ın. Doğruluk, temizlik, mutluluk, başarı. "Hem, kadınlar da evlenirken beyaz gelinlik giyerler." diye geçirdi aklından. Hangi eşyaları beyazdı? Spora giderken giydiği çorapları, gömlekleri, siyah kaplı defterinin sayfaları. Beyaz, beyaz, beyaz… İyi bir basketbol oyuncusuydu. Takımda ilk beşte sahaya çıkıyordu. Evet, bu bir beyaz’dı. "Peki, bu beyazlar beni mutlu ediyor mu?" diye düşündü. Hayır, olmuyor. Mutlu olmuyordu. Yine siyahlar vardı ve gitmeye de niyetleri yoktu. Arada sanki beyazlar oluşmaya başlamışsa da genel görüntü siyahtı. Işık gelmesini bekledi. Ama yanan bir şey göremedi. "Ne olabilirdi sorun?" diye düşündü. Yüzündeki sivilceler. Onlar 3 yıldır ordaydı zaten. Hormonların etkisindenmiş. "Bir ömür boyu kalmayacaklar" dedi… Yok, bu değil… Peki, dersler… Evet, ne de olsa iyi olmadığı bir alandı. Elinden geleni yapmaya çalışıyor ama bir türlü annesinin istediği gibi olmuyordu. Zayıfı yoktu. Ama "Daha çok çalışmalısın" sözleri onu bunaltıyordu. Kitaptaki anne-babalara verilen önerileri hatırladı birden.

"Birçok benzer durum söz konusu olmakla birlikte temelde her ergenin farklı bir dünya olduğu gerçeğini unutmamamız gerekmektedir. Onlarla kuracağımız ilişkilerde anlayış ve sabır en önemli özellik olmalıdır. Kendi yaşadığınız dönemi düşünüp, kıyaslayan bir yaklaşım içinde olursanız, iletişim çatışması yaşarsınız. Tutarlılık çok önemli. Anne ve baba her konuda tutarlı olmalıdır. Olmadıklarında bile konuşup anlaşarak ergenin karşına çıkmalıdır. Yapılacak baskıların onu başka arayışlara iteceğini aklınızdan çıkarmayın."

"Yok, bu da değil. Bunaldığını hissetti. Hep iyi düşünmeye çalışmakla ne olacaktı. Ne de olsa gün önemliydi. Sınavlara daha 2 hafta var. Büyükler hep bir şeyler diyor. Arkadaşlarım benimle gurur duyuyor. Dünyada en önemli şey onlar. Sivilcelerim var ama olsun ne de olsa geçecek. Dersler de iyi. Basket de." diye düşündü.

Annesi içerden; "Hadi artık kalk. Okula geç kalacaksın." dedi. Saate baktı. 08:01

Derin bir nefes aldı ve hazırlanmaya başladı.


                                                                                                                                                                        Şafak Uzun